Makale: Füsun Göncü
Her gün onlarca kadın cinayetleri hızla çoğalırken, tutuklanan katillerin saç, sakal, kostüm ve tanıdık indirimleriyle kısa sürede serbest bırakılmaları kadınları derinden yaralıyor. Kadına yönelik soykırım gibi ölümlerde sadece bir ayda, 2022 Ocak ayında 26 kadın cinayeti, 28 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Yapılan istatistiklere göre kadınlar en çok ayrılmak istedikleri kocaları tarafından ve kendi evlerinde öldürülüyormuş. Birçok kadın kendini sadece sokaklarda değil artık evde de güvende hissetmiyor.
Kadın Erkek Eşitliğinin Reddi, Cinsiyetçi ve Politik Kadın Cinayetleri
Topluma lanse edilenin aksine kadın cinayetlerinin nedeni ‘kırmızı ruj’ ‘mini etek’ ya da ‘namus’ değil, böyle olmadığını makyajsız, başı örtülü kadınların cinayetleriyle biliyoruz.
En son İstanbul Ataşehir Tuncay Kılıç Parkı’nda bir süredir ayrı yaşadığı karısını vahşice katleden kocayı öğrendik. Parktaki vahşete tanık olan bir kişi, ‘vatandaş gazeteciliği’ yapıp yetkililere görüntüyü verince katil koca hemen yakalanmış.Erkek egemenliği, çocukların kutsalı olan parkta dahi kadın öldürmeye doğru evrildiğine göre kadınlar için durum çok vahim! Peki biz ne yapabiliriz?
Bir kadın, anne ve eş olarak; Âdemoğlunun, Havva kızlarının değerini öğrenene kadar, acilen Lilith’e selam çakıp, yanında yer almalı, kadının zekâsı ile erkeğin kas gücünü birleştirip, erkek egemenliğini kadın erkek eşitliğine dönüştürmeli… Erkek olanı ‘insan’ görünümünde bir yaratık değil ‘insani niteliklerle’ donatmalı, erkeğin kadından üstün olmadığını öğretmeli ve kadın üzerinde baskı kurmanın yanlışlığını “Kocana göre bağla başını, harcına göre pişir aşını” lafını çöpe fırlatmalıyız.
Biz, ‘kadına saygılı erkekler’ yetiştirirken, bizi yönetmeye talip olanlarda durum nasıl?
Feci!
Bazen umudun tükendiği anlar…
Göz göre göre yaşanan her cinayette, sessiz ve öfkeli çığlıklar…
Bıkkınlığın lüks olduğunu bildiğinden yapılacaklar listesini hazırlamalar. Bir kitap bir film bir seminerle değişebilecek düşünceler…
Ve her şeyden önemlisi, pedofiliyi dahi “Küçüğün rızası var” diye yok sayan bakan düzeyindeki erkeklerin, ona destek çıkanların bulundukları partileri yok saymalı… Bu belki doğduğunuzdan beri ailenizden süregiden bir parti de olsa size sözde değil pratikte değer vermiyorsa derhal üstünü çizmeli…
Parti kıskacından çıkmak bu konularda atılacak en önemli adım. Tıkandığımız noktayı birleşerek kaldıralım. Ayrıştırmalarına izin vermeden kadın hakları mücadelesinde, kapalı, açık, Kürt, Alevi, Laz ve parti ayrımı olmaksızın ellerimizi birleştirerek sadece politikacıların işine yarayacak ayrımları yapmayıp, yapana da izin vermemeliyiz.
Ben ister saçımı örterim istersem şortumu giyerim; benim bedenim, benim iradem deyip, babalarımızın, ağabeylerimizin, amcalarımızın, öğretmenlerimizin, dini liderlerimizin, kocalarımızın ellerini üzerimizden silkeleyip, düşüncelerimize yılan gibi sızmalarına izin vermemeliyiz.
Tecavüze uğramış bir kadına, “O saatte orada ne işin vardı?” diye absürt bir soruyla şikayet dilekçelerine girizgâh yapılmasına hep beraber karşı gelmeliyiz.
Erkeğin evinde tecavüze uğradıysa; çığlık atmadığı, hemen polise gidemediği, neredeyse suçlu ilan edilmesine ve hatta rızası vardı diyenlere, “Beyler bir dakika, bizi dinleyin” diyerek iddialarının absürtlüğünü yüzlerine vurmalıyız. Onlara demeliyiz ki; elektrik direğine tecavüz eden erkek, direğin elektrik çarpmamasını rıza olarak mı algıladı?
Hayvana tecavüz ederken zavallı seni ısırmadığı için sana aşık mı sandın? Damacanın içinde kalan birkaç su damlasının oynaşmasını şehvetli bir davet olarak mı gördün?
Absürt olanından başlayıp algıları açalım ve lütfen taciz ve şiddete uğrayan bir kadın ya da çocuk gördüğümüzde, kocasıdır, babasıdır diye gözümüzü kapatmayalım. Hemen telefonlara kaydedelim, şikayet edelim; mağdura yalnız olmadığını söyleyelim. Yapabileceğimiz her şey kadın hakları mücadelesinde yer almaktır.
Aslında şiddet yanlısı bir erkekle uzun yıllar beraber olan kadını suçlamadan, neden ilk dayağında ayrılmadın diye sorgulamadan erkeğe dönelim; kadın istemiyorsa, belli ki seni sevmiyor, seninle beraber olmaktan kaçınıyor, diyebilelim. Zorla güzellik olmayacağını kabullenmek bu kadar mı zor diye anlatalım. O, giderse kendini ‘hiç’ gibi mi hissedeceksin? Zaten hiç olduğun için gitmiyor mu bu kadın diye yüzüne vuralım…
Baltaya sap olamamışlığının hırsını, suçsuz günahsız bir kadından; hele ki çocuklardan almak nasıl bir ruhiyat, olduğunu sorgulamasını isteyelim. Bunun için yetkili makamları, kurumları harekete geçmeleri için zorlayalım. Ataerkil değerleri ve gelenekleri değiştirme cesaretiyle yola çıkalım. Çünkü erkek şiddeti, erkeğin kadından daha değerli olduğu inancından beslenir.
Kadına şiddet gösteren, taciz eden ve öldüren erkek zengin ve mevki olarak güçlüyse eğer, işler Arap saçına döner. Kadının kurtulması imkansız gibidir. Birçok örneğini özellikle sosyal medyada görüyoruz; katili koruyan bir ordu varken mağdur için son çığlık olarak ‘vatandaş gazeteciliği’ devreye giriyor. Öldüren kendini savunur; bütün kadınlar onunla olmak isterken ‘o Kadın’ ona meyillidir. Zinhar öyle biriyle ilişkisi olamayacağını statü farkının her şeyden önce buna engel olacağını, o kadının zaten hafif meşrep olduğunu iddia eder. Oysa sosyal medyaya sızan otopsi raporlarında kadın darp edilmiştir! Kadının tırnak arasında doku tespit edilmiştir ama raporlar hep aynıdır; intihar!
Avukatlar ordusunu savunma makamına yığarak suçtan kurtulurlar. Bir de dokunulmazlıkları varsa kurtuluş kaçınılmazdır. Dava sonuçlandığında kerhane tatlısı ve dilber dudağı eşliğinde kutlama yaparlar. Soğuk kara toprağın bir kadını kucaklayıp karanlığına çekmesi kimsenin umurunda olmaz!..
Kadını koruyamayan ama parlamentoda kadın adına çalıştıklarını iddia eden sayın vekil ve bakanlarımızın durumu da vahimdir. Kadın vekiller, kadınları koruyamamanın ezikliğini yaşıyorlar mı acaba? Fakat vicdanları rahat olmalı ki yerlerini kadınları savunacak aktivist kadın hakları savunucularına bırakmıyorlar. Kadının güçlü olduğu bir ülkede ne erkek ne kadın ötekileşmeden, herkesin özgürce ve kendi olduğu bir yaşam sürer. İlişkiler zorlama ve sahte değil içten ve gerçek olur.
Sitemimiz tüm erkeklere değil elbette; şiddet yanlısı erkekler ve gücü ellerinde tutukları hâlde sessizliği yeğleyen apatilere de… Ve maalesef meclisin çoğu onlardan oluşuyor. Apati meclisi!
Milattan önceki toplumlar bir çırpıda yok edildikten sonra Lilith’i de kovdular; istemediler onu… İlla Havva Ana’mız dediler. Anamız kutsaldır, cennet ayakları altında dediler, methiyeler düzdüler. Amma velakin Hava’nın kızlarını ‘ana’ yaptıktan sonra hiç acımadan, vicdanları sızlamadan, evlerinde hatta çocuk parklarında öldürdüler! Namus diye diye en aşağılık namussuzları kendi aralarından çıkarıp allayıp pulladılar.
Bence en iyisi Lilith’e tekrar bir selam çakıp ondan özür dileyelim ve yola onunla devam edelim…
Füsun GÖNCÜ